30 Ağustos 2015 Pazar

ağustosun son pazarı.


bir pazar öğleden sonrası
içimde doğayla devinimsel olarak kendini dışarı atmak isteyen
adı olmayan tuhaf bir kıpırtı vardı.

yataktan kalkmak istemiyor.
ve aslında rüzgarın dallarını kıpırdattığı bir ağacın altında
göğü izliyor olabilmeyi de diliyordum.

havada ağustosun son günleri olmasının verdiği
artık bunaltmaktan da öte geçmiş kızgın sıcak kol geziyordu,
açık bulduğu pencerelerden evi kuşatıyor,
ve açılan tüm pencerelerin işlevsizliğini arttırıyordu.

her şey fazla geliyor
geliyor
geliyordu.

tüm bunların belki de tek sebebi 'o'nun yanımda olamamasıydı.
elleri ellerime değseydi. tenimde teninden bir parça
belki de ağustos sıcağı renkli şenlikleri andıracak,
açık camın kıpırtısızlığı kahkahalarımızla aralanacak
ve her şey biraz daha durgunlaşacaktı.

içim içime kalacaktı.
-şimdi dışıma çıkmak istiyor-
-ona doğru-

ağustosun son pazar'ında,
doğum gününde,
özlediğim bir çok şey arasında
en çok onu özledim.

6 Ağustos 2015 Perşembe

Dinlesek ya; Adamlar.


Cihan Mürtezaoğlu dinlemeye gitmişim. 
Gelmiş yanıma oturmuş. . 
Adı Tolga'ymış. 
Sonra bi ara, yanına gençten çocuklar gelmiş.
O zaman anlamışım ki, müzikle içli dışlı.
'Abi kafanda kurbağa var' demişler. 
Kafam kurbağalanmış.

Sonra fark etmişim ki, 
Adam gibi ADAMLAR! -mış.
-miş
-muş
-müş


utan, utan 
utanmayan insan olur mu lan? 
altın bi madalyon gibi taşınmalı vicdan. 
tek kıvılcımdan nasıl yanarsa koca orman, 
unutmazlar, unutmayız, unutmam.



beni dinlemiyo, 
beni dinlemiyo 
iteklemiyorum 
ben de susuyorum 
hemen yarım kalıyo